4 Nisan 2010 Pazar

Neoliberal Türkiye’de Kadınlar ve Ataerkillik


Giriş

Türkiye’de 1950’lerden itibaren kapitalizmin etkisiyle kırsal alanda büyük bir dönüşüm yaşandığı bilinmektedir. Bu dönüşümün etkisiyle kırsal alanlardan kentsel alanlara büyük bir göç yaşanmıştır. Bu göçlerin sonucunda hem kırsal alanların hem de kentsel alanların dokusu değişmiş toplumsal yapıda değişmeler olmuştur. Kapitalizmin kırsal alana girmesiyle ekonomik yaşam değişince ücretli emeğe yönelen ve kentlere göç eden insanların sayısı artmış ve bu durum kentlerde fakirlikle yüzleşen birçok aile oluşturmuş ve kentsel fakirlik denilen olgu ortaya çıkmıştır. 1960’lar ve 1970’lerde kapitalizm kentsel alanlarda da etkisini göstermeye başlamış Türkiye’de az da olsa özellikle büyük kentlerde fabrikalar kurulmaya başlanmış ve toplu üretimin önemli olduğu bir kapitalizm –piyasa ekonomisinden çok refah devleti modeli çerçevesinde- görülmüştür.

Ekonomik yaşamdaki değişikliklerden kadınlar da etkilenmişlerdir. Öncelikle kırsal alandaki dönüşümler geleneksel aile ekonomisinin temeli olan dayanaklarını yitirince geleneksel geniş ailelerin oranında düşüşler ve çekirdek ailelerin oranında yükselişler yaşanmıştır. Kentlere yapılan göçlerde de kent yaşamıyla tanışan kırsal kesimin ciddi bir fakirlikle yüzyüze geldiği bilinmektedir. Kadınlar da bu fakirliğin bir sonucu olarak kentlerde de çalışmaya başlamışlardır. Fabrikalarda çalışan kadınlar hakkında yapılan çalışmalarda ataerkinin nasıl işyerlerine taşındığı, kadın emeğinin nasıl daha az “vasıflı” olarak addedilip sömürüldüğü ve kadının iş yaşamında yükselişinin önüne geçildiği anlatılmıştır.

Bu yazıda da 1980 sonrası benimsenen neoliberal ekonomik politikaların kadının ekonomik hayata katılımını ve yaşayacakları aile içi-aile dışı statü değişimlerini nasıl etkilediği daha çok kentlerdeki kadınlar üzerinden anlatılacaktır.

1980 Sonrası Türkiye

Çağlar Keyder’in dediğine göre 1960’larda ve 1970’lerde Türkiye’de uygulanan ithal ikamecilik ve korumacılık hızlı bir ekonomik büyüme ve bununla birlikte büyük bir toplumsal dönüşüm getirmiştir. Fakat Keyder’in ulusal kalkınmacılık veya ulusal kapitalizm olarak adlandırdığı bu ekonomik anlayış 1980’lere gelindiğinde terkedilmiştir. Kapitalist dönüşüm artık devlet koruması ve müdahalesi olmadan ve dünya pazarına açılarak devam edecektir. Neoliberal kapitalizm olarak adlandırılacak olan bu kapitalizm finansal ve ticari liberalleşmeleri doğurmuş ve ihracata dayalı sanayileşmenin gelişmesini sağlamıştır. Her alanda devlet müdahalesini öngören Keynesyan ekonomi, yerini neoliberal ekonomik stratejiye bırakacaktır. Bu strateji; özellikle 1973 petrol krizi sonrası ortaya çıkmış olan 1970’lerin ekonomik belirsizliğini aşacak olan post-Fordizm denilen anlayışın ve dönemin doğmasını sağlamıştır.

David Harvey’e göre ekonomi ve post-modernizm arasında bir bağ vardır, şöyle ki; post-Fordizm post-modernliğin bir koşuludur. Tıpkı Fordizmin Keynesyan ekonomik anlayış içinde varlığını sürdürebildiği gibi post-Fordizm de ancak neoliberal ekonomik anlayış içinde varlığını sürdürebilecektir. Küreselleşme ile karşılıklı etkileşim halinde olan post-Fordizm daha esnek bir sermaye birikimine ve dünya ekonomik düzenini uluslarası finansal piyasaların yönettiği bir dönemi bir piyasa ekonomisi dönemini ortaya çıkarmıştır. Çokuluslu firmaların, küresel piyasaların ve kitlesel tüketimin hakim olduğu bu geç kapitalizm evresinde, bu çokuluslu firmalar üretim aşamalarını bölerek, her aşamada dünyanın en ucuz üretim faktörlerini, yani emek ve sermayeyi, kullanmış ve en düşük maliyetli üretim imkanlarından yararlanmıştır.

Neoliberalizmde Kadınlar

Post-Fordizm’in büyük kentlerde imalat sanayinin ciddi oranda azalıp hizmet sektöründe büyük bir artışa neden olduğu bilinmektedir. İstihdam alanında yaşanan imalattan hizmete yönelim, mavi-yakalı işlerden beyaz-yakalı işlere yönelimesine ve bu işlerin artışına neden olamuştır. Beyaz-yakalı işlerin artması ve bu değişim emeğin feminenleşmesi dediğimiz olguyu doğurmuş ve kadının kentsel iş gücüne katılımı önemli bir konu olmuştur. Hizmet sektörünün önemli bir örneği olan bankacılık sektörü de bu artıştan etkilenmiştir. Bu alanda yapılmış çalışmalar da emeğin feminenleşmesine rağmen hizmet sektöründe bile, kadın çalışanların sayısının artışının kadının iş yaşamındaki statüsüne artış getirmediği, aksine erkek egemen anlayışların iş yaşamına taşınması nedeniyle kadınların daha düşük ücretlerle çalıştırıldığını; yükselmesinin engellenip sürekli mücadele etmeleri gereken cam tavanlar doğurduğunu ortaya çıkarmıştır.

Post-Fordizm’in getirdiği bir diğer değişiklik olan fason imalat da kadın emeğini etkilemiştir. Büyük çokuluslu firmalar ucuz iş gücünün kolayca bulunabildiği ülkelerde özellikle de kentlerin kenar mahallelerde küçük atölyelerle anlaşıp bunların kendi firmaları adına üretim yapmalarını sağlamıştır. Bu atölyelerde de kadının iş gücüne katılımının arttığı görülmüştür. Kadın emeğinin erkek emeğine görece daha ucuz olması ve kadınların emek yoğunluklu işlerde daha verimli olması artışın nedenleri arasındadır.

Gül Özyeğin ve Aksu Bora gibi yazarlar da kentsel dönüşüm sonrası kentlerde fakir alt sınıf mensup kadınların ücretli ev emeğine yönelmelerinin artışı sonucu ev eksenli üretimin önemli bir ekonomik aktiviteye dönüşmesini; bu işlerin kadınlar arasındaki sınıfsal farkları nasıl ortaya çıkardığı ve orta sınıf ya da kentsel ev kadınlığı kavramının oluşumunu çalışmalarında anlatmışlardır.

Kentsel dönüşüm sonrası, neoliberal ekonomik anlayışın da hakim olmasıyla birlikte kentsel alanlarda sınıflar arasındaki ekonomik farklılık artmıştır. Ve bu sınıfsal farklılık kadının iş hayatına katılımının ataerkillik boyutunda aile içinde ve dışında farklı algılanışlarına neden olmuştur. Beyaz-yakalı işlere katılan eğitimli kadınların çalışmaları özgürleşme ve kendi ayakları üstünde durma olarak görülüp -aile içi annelik ve yeniden üretim rolleri dışında- ataerkilliğin olumlu yönde değişmesi olarak algılanmıştır. Öte yandan, fakirlik nedeniyle çalışmak zorunda olan kadınların iş gücüne katılımı “Ekmeği kazanan erkektir” modelinin erkeğe kazandırdığı statüyü ve erkeğin ataerkil gücünü zedeleyeceği için ataerkil yapının değişmek yerine ataerkilliğin kadın üzerindeki kontrolünün artacağı söylenebilir. Bu statü kaybını telafi etmek için erkekler şiddet uygulayarak kadınlar üzerinde tekrar otorite kurmaya çalışmışlardır.

Sonuç

Neoliberal dönemde kadının iş gücüne katılımında artış görülmesine rağmen ataerkil örüntüler işyerleri dahil toplumun her katmanını sardığı için işgücüne katılımın erkek statü ve iktidarına kattığının aksine kadınların aile içi ve dışı konumlarında bir değişiklik yaratmadığı hatta bazı durumlarda aksine kadının konumunun daha da kötüleştiği söylenmektedir. Sonuç olarak, geç kapitalizm veya serbest piyasa ekonomisi olarak adlandırılabilecek olan bu neoliberal ekonomik dönemde de ekonomik ilişkiler toplumsal ilişkilerin özellikle de toplumsal cinsiyet ilişkilerinin yardımıyla ilerlemiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder