Dünyanın gelişmiş yarısı üçüncü cinsi kabul etme yolunda hızla ilerliyor
Özellikle İskandinav ‘ ülkelerinde homoseksüellere tanınan evlenme , evlat edinme kısacası aile kurma toplumda normal olarak kabul gören çiftlerinkinden farksız halde. Özellikle 2001 de çıkarılan yasalar bu durumu dahada pekiştirmekte hak edilmiş hakları onlara iade etmektedir. Fakat kabullenmekle , doğal karşılamak arasında kalın bir çizgi var.
Üçüncü cinsin varlığını ve haklarını savunan gruplar bile , homoseksüel’liği doğal saymak yerine doğuştan gelen bir kusur bu cinsi bir mutant olarak nitelendirme eğilimde .Mesela Amerikanın Kaliforniya eyaletinde uzun yıllardır uygulanan evlenme hakkı geçtiğimiz sene kaldırıldı ve Lambda hareketide bunu sansasyonel bir hareket olarak algıladı ancak yinede bir türlü harekete geçilmemesi ve homoseksüelizm tanımında bunun fizyolojik bir rahatsızlık olarak kabul edilmesi bu yolda alınan büyük bir kayıptır. ( Kilisenin eşcinselliği sapkınlık olarak nitelendirmesi , akademik olarak sa psikolojik bir rahatsızlık olarak kabul edilmesi durumun eşcinsel olmayan ve normal olarak kabul gören heteroseksüeller tarafından ne denli çok istismar edildiğini anlayabiliyoruz... )
Başka bir deyişle cinsel tercihlerinde yaşadığımız modern zamanlarda bir yandan yaygın kabul görürken diğer yandan yeni nesiller tarafından doğanın kusuru olarak nitelendirilebiliyor. Hem edebiyat hemde sinema sanatlarından gördüğü büyük desteğe rağmen bu sapmanın gerçek oranını bilmekse toplumsal baskılar , inkarlar ve reddelişler yüzünden neredeyse imkansız .
Yinede Türkiye’de 2006 ekim, ile 2007 kasım ayları arasında A&G ‘ nin üniversite öğrencileri arasında yaptığı son araştırmalara göre öğrenciler arasında eşcinsel eğilimin yüzde 22’ler arasında olduğunu açığa çıkarmış örneğin bunu 74 milyonluk Türkiye , nüfusuna simüllendirirsek 11 milyon gibi devasa bir rakamla karşılaşıyoruz. Doğuştan eşcinsel eğilime sahip olanları mutant sayın , yada saymayın varlıklarını ve her türlü medeni haklarını teslim etmeliyiz.
Günümüz Türkiye’sinde ise bana bir hayli tuhaf gelen bir çelişki söz konusu bir yandan eşcinsel sanatçılar özellikle sahne sanatlarında ve televizyonda baş tacı edilir kadın programlarında reyting rekorları kırarken diğer yandan homoseksüellik hala tabu ayıp ve günah sayılıyor . Bir nevi lahana turşusu perhizi …
Eğer son araştırmaların sonuçları doğruysa kafayı kuma gömmenin hiç alemi yok .Memlekette her altı kişiden biri çizginin diğer yanında…
Demokrasiden dem vurmak oldukça popüler şimdi ki zaman da ancak bireyin en mahrem özgürlüğü olan cinsel yönelimine dahi tahammülü olmayanların hak ve özgürlüklerden söz edebiliyor olması ayrı bir ironi...
19 Ağustos 2010 Perşembe
14 Ağustos 2010 Cumartesi
Kürt LGBTT'lerin Dergisi "Hevjin" Yayında

Kürt LGBTT bireylerin örgütü Hevjin "Kürt eşcinsel ve transseksüeller vardır" diyor. Aynı adı taşıyan dergilerinin Baki Koşar'a adadıkları ilk sayısında dosya konusu "açılmak". Yazılar ve röportajlar Kürtçe, Türkçe, İngilizce olarak yer alıyor. Dergi İnternet üzerinden de okunabiliyor.
Kürt eşcinsel ve transseksüel bireylerin örgütü Hevjin, ilk Kürtçe LGBTT dergisini aynı adla çıkarttı.
Sunuş yazısında "Kürt eşcinsel ve transseksüeller vardır diyoruz. Kendi gerçekliğimizin nesnesi olan eşcinselliğe dair sözü olan herkese olanak alanı yaratarak sorunu tanımak, tanıtmak ve tartıştırmak istiyoruz" diyorlar.
İlk sayı Baki Koşar'a adandı
Yazıların, röportajların çoğunun Kürtçe, Türkçe ve İngilizce olarak yer aldığı dergi, aynı zamanda hevjin.org adresinden indirilip elektronik ortamda da okunabiliyor.
İlk sayı, bir nefret suçunun hedefi olan, Kürt eşcinsel yazar ve gazeteci Baki Koşar'a adanmış. Bundan sonraki her sayı öldürülen bir LGBTT bireye adanacak.
İzmir Siyah Pembe Üçgen aktivistlerinden Hülya Sur, Koşar cinayeti üzerinden homofobiyi ve nefret suçlarıyla mücadeleyi, hukuki boyutunu da katarak ele alıyor.
Kahramanoğlu, Sancar, Tuncel ve Su dergide
Birgün yazarı Kürşad Kahramanoğlu, "Belfast'tan Diyarbakır'a" yazısıyla IRA deneyimi üzerinden "eşcinsellik kimin" sorusuna yanıt arıyor.
Jennifer Petzen "Toplumsal Cinsiyet: Nedir ve ne işe yarar?" yazısında toplumsal cinsiyet ve politikalarını sorguluyor. Serpil Sancar "Egemen Erkeklik" yazısıyla erkeklik-güç ilişkilerini analiz ediyor.
Dergide Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) milletvekili Sebahat Tuncel'le cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği politikaları üzerine, Hevjin aktivistlerinden Öykü Su'yla "Diyarbakır'da transseksüel olmak" üzerine birer söyleşi de yer alıyor.
12 Ağustos 2010 Perşembe
İlişki...

Hiç bir sözcük insanlık tarihi boyunca bu kadar zor olmamıştır. Yine hiç bir kelime bu kadar fazla istismar edilip sonsuz denilebilecek kadar farklı anlamlara büründürülmemiştir. Örneğin rutin aşk meselesi .
Bir kere aşk denildimi aklımıza gelen şeyleri yazmaya kalksak koskoca bir boşluk ve mafsalamızı işgal eden bir yığın soru dolar ve bunlar asla cevaplanmamalıdır.
Çünkü bildiğimiz en büyük tabu aslında her gün yaşadığımız yada yaşamak istediğimiz bu ulvi duygunun ta kendisidir ancak tabu dediysem konuşulamayan değildir aşk , sadece nasıl anlatılıp nereden başlanacağını bilmediğimiz bir tabudur.
Aşk ...
Anlatmaya çalıştığım bu kutsi duyguya günümüz edebi temsilcileri de yorum getirmeye çalışmakta mesela Elif Şafak aşkın oryantal halini ele alıp bireysellikten çıkarım kozmosa ithaf etmiş , Orhan Pamuk'sa kar tanesini aşka yormuş. Ancak biten ilişkiler metropollerimizi birer çöplüğe çevirirken bana nedense edebiyatın o pembe dünyası çok uzak geliyor . Nitekim tüm hayatını bile gözden geçirtecek ve sana imkansızlarını yaptırabilecek o insandan ne oluyor da kopuyoruz hani o eşik nereden başlayıp nasıl sonlandırıyor hayatımızın en kutsal evresini ...
Yine de o kadar umutsuz değilim nitekim kendimi kandırabileceğim pek çok yalanım var mesela başkası çıkar karşıma gibi ama abi nereye kadar hani o sonumdu hani onunla ölecektim ...
Nerdee
Her ilişki bir kitap her kitaptada asıl oğlanım ama o insanlar yani yardımcı oyuncular hiç değer kıymet bilmiyor , anlamıyorlar ki bir kahramanla birlikteler ama yinede o kadar karamsar değilim çünkü ölene kadar ruhum çokdan orosbu olmuş bedenimse artık cansızlaşmış olucaktır ( 70 ime kadar yaşamayı umuyorum )
Siz yine de bana aldırmayın ve kendi ömrünüzü istediğiniz gibi kordine edin çnkü yaşam hakikaten bahşedilmiş en özel armağan ve bir kere verildimi süresi kat-i suretle aşılamıyor işte bu sebeptendir ki hergün son günümüz ve onu dibine kadar yaşamak bizim görevimiz...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)